Sen: Ne bakıyorsun? Sana diyorum. Yerimden kalkabilsem seni paramparça ederdim. Beni takip etmenden o kadar sıkıldım ki. Tek huzur bulabileceğim yerde de sen varsın. Bu aralar huzur benim için yalnızlık demek. İnsanları sevmiyorum. Nasılsa eskiden severdim. Artık seslerini duymaya tahammülüm yok. Hiç kimseyi özlemiyorum, aramıyorum, yanımda istemiyorum. Mümkün olabilse her şeyi tek başıma yapardım. Hiç bir zaman maraton koşucusu olamadım. Bunun için kendimi tüm gücümle zorlasam bile nefesim kesilene kadar hızlanıp bir daha koşamayacak hala gelmek benim tarzım. Dün gece yine çok içtim ve ağlarken uyuyakaldım. Genzimde biriken kanın o demir gibi tadını lavaboya bıraktığımda bu kadar içmemem gerektiğini hatırlıyorum. Duygularımın açığa çıkması eskisi kadar kolay olmuyor. Üzgün olduğumdan emin olduğumda bile bunu dışa vuramıyorum. Yürekten, ciğerim çıkana kadar ağlayamıyorum. Sarhoş olunca tam da istediğim gibi ağlayabildim ve huzur içinde uyudum. İnsan bazen sadece ağlayabilmek istiyor.


Ben: Günaydın. Yine saçın başın dağılmış. Her sabah bu halde olmaktan sıkılmadın. Ruh halini yatağına tek ya da çift yastık koymuş olmandan anlayabiliyorum. Bazen yatağın enerjisi değişsin diye yeni çarşaflar satın alıyorsun. Onu özlüyorsun biliyorum. Sevdiği şarkıları uyumadan önce dinleyip dinleyip ağlıyorsun. Yatağın sol tarafında sanki biri varmış gibi sınır ihlali yapmadan sadece sana ayrılan tarafta yatıyorsun. Farklı farklı adamlar geliyor, onları yatağına alıyorsun. Bunlardan bazısı seninle birlikte olmak için ne kadar zorlasalar da sadece sarılıp uyuyor, kimileriyle de hayvanlar gibi sevişiyorsun. Her ikisini de bir daha görmüyorum. İçindeki boşluğu neyin doldurabileceğinden bi’ haber, her canın çektiğinde yiyemediğin bir tatlıya saldırır gibi önüne çıkanı sömürüyorsun. Çamaşır telini eve bir misafir gelmeyecekse asla odanın ortasından kaldırmıyorsun. Orada günahkarlar gibi dizdiğin iç çamaşırlarını sergiliyorsun. Seni sadece yatak odasındaki halinle tanıyorum. Aynen bazı adamların seni tanıdığı gibi. Onlarla aramızdaki en büyük fark seninle hemen hemen hiç yakınlaşmamış olmamız. Bir kere bana doğru iyice yaklaşıp, dudağıma güzel bir öpücük kondurduğun o an hariç. Gözlerin uzağı görmüyor, ben de uyanık olduğun zamanlarda seni korkutmamak için oldukça özenli ve sessiz hareket ediyorum. Gün boyunca sen kendi hayatını yaşıyorsun. Ben ise yalnızca eve dönmeni bekliyorum.
Yine ben: Giysi dolabının üzerindeki aynadan usanmadan seni izlediğimi bilsen…

4 thoughts on “part-time”
  1. Sinem’in kalemi, bakış açısı çok farklı. Sen ve ben arasındaki kimi cümlelerde kendinden parçalar bulmak keyifliydi.

  2. Sen ve ben, farklı gibi ve aslında aynı da… Aynı bedende iki ayrı parçalar mı? Aynı parçanın sadece farklı yansımaları mı? Aynada bir yansıma mı gördüğümüz? Yansımalarımız değişir mi? Aklımda deli sorular. Sinem’in kalemi güçlü, ama esas ruhunu açacak cesareti de olunca okuyucuya tadından yenmiyor. Yolun açık olsun.

    1. Canım Özge’ciğim ♥️ yorumun için çok teşekkürler. Bir ben vardır bende, benden içeri… Onu en iyi sen bilirsin ☺️

ÖZGE için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir