BENİM YALNIZLIĞIM İNSANLARLA DOLUDUR.
YÜZÜ HİÇ GÜLMEYEN BİR YAZAR: KAFKA
Franz Kafka, Almanca konuşan Yahudi bir ailenin çocuğudur. 3 Temmuz 1883’te Prag’da Hermann ve Julie Kafka’nın altı çocuğunun ilki olarak dünyay a gelmiştir. İki erkek kardeşi daha bebekken ölmüştür. Üç kız kardeşinin de Nazi zulmü altında toplama kamplarında öldüğü bilinmektedir.
Kafka kötü bir çocukluk dönemi geçirdi. Özellikle de babasıyla hiç anlaşamadı. Kafka üzerindeki baba baskısı çocukluk yıllarından başlayıp uzun bir süre devam etti. Babasına karşı beslediği tek duygu -eserlerinden de anlaşılacağı üzere nefret etti. Almanca konuştuğu için Çekler tarafından, Yahudi olduğu için de Almanlar tarafından sevilmedi.
Kafka’nın yaşamının en önemli noktasıdır babasıyla olan ilişkisi. Kafka’nın tüm yaşamında ve eserlerinde doğrudan etkisini görebiliriz bu zorba adamın. Bu ilişkiyi ve babasına karşı hislerini Kafka anlatsın:
Asker selamı vermeyi ve asker gibi yürümeyi becerdiğim zaman desteklerdin beni, ama ben geleceğin askeri değildim ya da iştahla yemek yiyebildiğim, hatta yanı sıra bir bira da içebildiğim zaman desteklerdin ya da anlamadığım şarkıları tekrar edebildiğim veya senin en sevdiğin lafları senin peşinden geveleyebildiğim zaman, ama bunların hiçbiri benim geleceğimin bir parçası değildi. Ve aslında bugün bile, herhangi bir konuda, ucu ancak sana da dokunuyorsa, zedelediğim veya benim şahsında zedelenen (Örneğin Pepa beni azarladığı zaman) senin onurunsa destekliyorsun beni. O zaman destekleniyorum, bana değerim hatırlatılıyor, yapmaya hakkım olan hamlelere dikkatim çekiliyor ve Pepa mutlak bir biçimde mahkûm ediliyor. Ama şimdiki yaşımda artık desteğine neredeyse hiç ihtiyaç duymadığımı bir kenara bıraksak bile, ancak öncelikle söz konusu olan ben değilsem, gelen desteğin bana ne faydası olacak?(Babaya Mektup)
Franz Kafka 1907’de İtalyan bir sigorta şirketinde çalışmaya başladı. Kafka’nın Max Brod ile tanışması ve dost olması aynı yıllara rastlar. Max Brod sayesinde edebiyat dünyasına giren Kafka, önemli edebiyatçılarla tanıştı. Brod, Kafka’nın hayatındaki en önemli kişilerden biriydi ve onun için bir dönüm noktasıydı.
Onun için kadınlar; ‘’elde olan hüzün hikâyeleridir.’’
Beklendiği üzere Kafka’nın hayatına birkaç kadın girmiştir. İlki iki kez nişanlanıp bir türlü evlenemediği Felice Bauer’dir. 1920 yılında ise Kafka, Milena Jesenka ile mektuplaşmaya başladı. Evli olan Milena ile mektuplaşmaları -birlikteliklerinin imkânsızlığına rağmen yıllar sürmüştür.
VE DÖNÜŞÜR BİR BÖCEĞE YAZAR:
DÖNÜŞÜM; Kafka’nın en bilinen, en popüler kitabıdır. Babasının hayatındaki etkisini en çok bu kitabında hissederiz. Kitapta bir anda böcek olarak uyanan kişi Kafka’dan başkası değildir. Kendini bir böcek olarak tasvir etmiştir. Çünkü Kafka babasının gözünde bir böcekten daha fazlası değildir. Böceğe dönüştüğü sabah bile işe nasıl gideceğini düşünen bir karakter (Gregor Samsa) yaratarak, içinde bulunduğu sosyal koşulları olağanüstü bir şekilde yansıtmıştır okuyucuya.
İNSAN HAYATTA YARGILANIYORSA KESİN BİR SUÇU VARDIR!!!
DAVA: ‘’Yargılanıyorsam kesin bir suçum vardır.’’
Diğer kitaplarındaki gibi sıra dışı bir girişi vardır bu kitabın da. Bir sabah uyandığında sebebini bilmediği bir suçtan dolayı dava edildiğini öğreniyor Joseph K. Bir sabah uyandığında bir böceğe dönüştüğünü fark eden Gregor Samsa’ya ne kadar da benziyor değil mi? Bitmeyen suçluluk psikolojisi, benlik algısında kırılma, kendi kendini ötekileştirme Kafka’nın vazgeçilmezleri zaten.
TOPLUM TARAFINDAN ÖNCE BÖCEĞE DÖNÜŞTÜRÜLÜP SONRASINDA YARGILANAN KAFKA;
BÜROKRASİYE LANET EDER ŞATO’DA:
Kafka’nın, o öldükten sonra yayınlanan kitabıdır Şato. Kitabı tamamlayamadan ölmüştür. Bu kitapta da kadastrocu olan K’nın bir okulda hademe olarak işe başlaması ve yüksek bir mevkiye ulaşabilmek için bürokrasiye karşı verdiği mücadele anlatılmaktadır. Yine kendisinden yola çıkarak yarattığı bir romandır bu.
“Milena yardım et bana!
Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla!..”
”Palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben? İçinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam. Sen de anlamazsın Ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım?”
BİR AŞKIN ANATOMİSİ: MİLENA’YA MEKTUPLAR!!!
Hiçbir zaman kavuşamadığı Milena’yla (çünkü Milena evliydi) mektuplaşmalarından oluşur bu kitap. O yazışmalardan birisinde şöyle yazmıştır:
Ah Milena! Denize düşmüşüz sanki elimizde olmadan oradan oraya sürükleniyoruz. Boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir.
40 YAŞINDA ÖLMEK…
1917 yılının ağustos ayında bir gece Kafka’nın ağzından kan gelir. Akciğer kanseri teşhisi konulur Kafka’ya. 1918’de gribe yakalanır. Gırtlağına kadar ilerleyen kanser yüzünden artık konuşma yetisini de kaybetmiştir Kafka. Hastalık çok ilerlediği için cerrahi müdahale de yapılamaz ve 3 Haziran 1924 tarihinde hayata gözlerini yumar. Kendisinden sonra ölen annesini ve babasını da -dalga geçer gibi- Kafka’nın gömüldüğü mezara defnederler. Yani Kafka öldükten sonra bile kurtulamamıştır babasından.
VASİYET…
Kafka en yakın arkadaşı Max Brod’a, ölümünden sonra tüm eserlerini yakmasını söylemiştir. (Ek bilgi: Max Brod, Nazi istilasından sonra eserleri İsrail’e kaçırmıştır.) Bunun temel sebebinin, Kafka’nın artık kronik hale gelen özgüven problemi olduğu söylenmektedir. Kendisine o kadar güvenmiyordur ki, iyi bir yazar olmadığını, eserlerinin hiçbir işe yaramadığını düşünüyordu belki de. Ya da belki de onun için bir şeyler yazmak sadece ve sadece bir hayatta kalma dürtüsüydü. Yazarak yaşayabiliyordu belki de, kim bilir… Bir belgede Kafka şunları yazmıştı:
Ortaya koyduğum bütün eserlerden sadece şu belirttiklerim geçerlidir: Yargı, Ateşçi, Dönüşüm, Ceza Kolonisi, Köy Hekimi; hikâyelerimden ise Açlık Sanatı. (“Gözlem”in bir örneğinin kalmasını istiyorum, kimse bu hikâyeyi yok etme zahmeti çekmesin, fakat onun yeni basımının olmasını da istemiyorum.) Bu belirttiğim beş kitabın ve hikâyenin geçerli olduğunu söylemem, kesinlikle onların yeniden basılıp, yayımlanması anlamına gelmesin. Aksine ben bu eserlerin hepsinin yakılıp yok edilmesinden yanayım. Eğer bu kitaplara ulaşmak isteyenler varsa onlara da engel olamam.
YIKIM SONRASI…
Max Brod 1945’te eserleri sekreteri Ester Hoffe’ye göndermiştir. Hoffe’ye gönderilen eserlerin bir kısmı belli bir para karşılığı Londra’daki bir edebiyat arşivine kaldırılmıştır. Diğer el yazmalarını ise Hoffe, kızları Eva ve Ruth Hoffe’ye göndermiştir. (İlerleyen yıllarda, Kafka Yahudi olduğu için İsrail de bu eserler üzerinde hak iddia etmiştir.)
O KENDİ EDEBİYATINI YARATTI…
“Kafkavari” anlamına gelir ve Kafka’nın ne derece orijinal bir yazar olduğunu gösteren kavramdır bu. Kitaplarındaki karakterlerin, olayların ve bu karakterlerin ruh hallerinin -o dönemde- gerçek dünyada bir karşılığı olmadığı için ortaya çıkmıştır bu kavram. Tam olarak gerçeklikten kopmanın, kişinin -içinde bulunduğu koşullara bağlı olarak- kendi yarattığı dünyada boğulmasının tasviridir.
ONUN ADINA BİR MÜZE…
Kafka’nın Prag’daki evi müze haline getirilmiştir. Prag demek KAFKA demektir. Prag’da bir de yazar adına bir heykel bulunmaktadır.
Cemal Süreya, Göçebe adlı şiirinde -kitabın da adıdır aynı zamanda- öyle güzel bir yerde kullanmıştır ki Kafka’yı, âşık eder insanı kendine bir kez daha.
…
Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri
Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
Bu ağartı ancak yürekle karşılanabilir
Bütün iş orda işte, oradan usturuplu geçmesini bil
Tutsaksan ellerin sıvışır gider zincirlerinden
Ve balyozla vursalar mısralarına
Soylu bir demir sesi yükselir
Soylu büyük ve mavi bir demir sesi
Ellerim gece yatısına çağrılmış
Ve
Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi
Yüzüm giyotine abone
“Her şey olması gerektiği gibi: Üzüntülü ve ağır…”
Yani olması gerektirdiği gibi